Blog

Hep Güçlü Olmalıyım İnancı: Yükün Görünmeyen Ağırlığı

Hep Güçlü Olmalıyım İnancı

"Hep güçlü olmalıyım" inancı, dışarıdan bakıldığında hayranlık uyandıran bir dayanıklılık gibi görünse de, içten içe taşıyan kişiyi yoran ve yalnızlaştıran bir psikolojik yük olabilir.

Hep Güçlü Olmalıyım İnancı: Yükün Görünmeyen Ağırlığı

Bu inanç, çoğu zaman çocuklukta atılan bir temele dayanır:

  • Aile içindeki roller: Çocuk yaşta “ailenin sorumluluk sahibi çocuğu” olmak, ebeveynin duygusal yükünü taşımak, kardeşlere bakmak…
  • Toplumsal mesajlar: “Ağlamak zayıflıktır.”, “Dertlerini kimseye gösterme.”, “Herkese güvenme.” gibi kalıplar.
  • Rol modeller: Duygularını belli etmeyen ebeveynler veya hep “güçlü dur” mesajı veren yetişkin figürleri.

Bu ortamda büyüyen kişi, kırılganlık göstermeyi tehlikeli, destek istemeyi ise “yük olmak” olarak öğrenir. Sonuç olarak, hayat boyu bir zırh taşır. O zırh, dışarıdan koruyucu görünse de, içeriden ağır bir hapishanedir.

Psikolojik Sürecin Temel Adımları

Farkındalık

Bu inancı fark etmek kolay değildir; çünkü genellikle kişi için bu, “doğal” bir yaşam biçimidir. Şema Terapi perspektifinde bu durum, “kendini feda” veya “yüksek standartlar” şemalarıyla ilişkilidir. Örneğin, yorgun olmasına rağmen “Bana ihtiyaçları var, duramam.” demek bu inancın yansımasıdır.

Kabullenme

Kabullenme, zayıflığın ve desteğe ihtiyaç duymanın insana özgü olduğunu anlamaktır. Bağlanma kuramına göre, güvenli bağlanma ilişkilerinde kişi, zorlandığında başkasına yaslanabileceğini bilir. Kabullenme aşaması, “Bunu tek başıma yapmak zorunda değilim.” cümlesiyle başlar.

Yas

Yas, kaybettiğimiz bir kişinin değil, kaybettiğimiz bir “imajın” ardından tutulur. Burada yas tutulan şey, “her şeye yetebilen, her durumda dimdik duran” ideal benliktir. Bu yas, kişinin daha gerçekçi ve insani bir benlik algısına geçebilmesi için gereklidir.

Anlam Verme

Gerçek güç, yalnızca acıya dayanmak değil; acıyı gösterebilmektir. Duygu Odaklı Terapi’de kırılgan duygular (üzüntü, yalnızlık, korku) ifade edildiğinde, kişi hem kendine hem ilişkilerine daha derin bir bağ kurar.

Duygu Düzenleme

Zayıf hissettiğinde kendine şefkat gösterebilmek, bu sürecin en iyileştirici aşamasıdır. Mindfulness teknikleri, nefes çalışmaları, duygu günlüğü tutmak bu aşamada destekleyici olabilir.

Terapide Sürecin Nasıl Başladığı ve Sürdüğü

Terapide bu inanç genellikle şu cümlelerle ortaya çıkar:

  • "Ben ağlarsam herkes dağılır."
  • "Yardım istemek bana zor geliyor."
  • "Duygularımı gösterirsem kontrolü kaybederim."

İlk hedef, danışanın güvenli bir alan deneyimlemesini sağlamaktır. Bu, terapötik ittifakın temelidir. Sonrasında:

  • Bilişsel Yeniden Yapılandırma: “Destek istemek zayıflıktır.” inancını sorgulamak.
  • Rol Değiştirme Çalışmaları: Danışanın yardım isteyen rolüne geçerek, bu hissi deneyimlemesine alan açmak.
  • Duygu Odaklı Müdahaleler: Bastırılan üzüntü, öfke veya hayal kırıklığını yüzeye çıkarmak.

Yanlış Anlaşılan Yönleri

  • Güçlü olmak = hiç zorlanmamak
    • Gerçek: Güçlü olmak, zorlandığında bile destek arayabilmektir.
    • Örnek: “Bu hafta çok zorlandım, bana eşlik eder misin?” demek güçsüzlük değil, olgunluktur.
  • Zayıflık = başarısızlık
    • Gerçek: Zayıflık, başarısızlığın değil, insani olmanın göstergesidir.
    • Vaka örneği: Başarılı bir yönetici, tükenmişlik yaşadığında terapiye gelir. Güçsüzlüğünü kabul ettiğinde, hem iş hem özel hayatında daha dengeli hale gelir.
  • Duygularını paylaşmak = bağımlılık
    • Gerçek: Paylaşmak, bağımlılık değil; karşılıklı güvenin ve bağ kurmanın yoludur.

"Hep güçlü olmalıyım" inancı, farkında olmadan ilişkilerimizi mesafeli, benliğimizi yalnız bırakabilir. Oysa gerçek güç, hem dayanıklılığı hem de kırılganlığı barındırabilmektir. Bu inancı bırakmak; hayata daha hafif, daha samimi ve daha derin bakabilmeyi sağlar.Bazen en cesur adım, “Bugün güçlü olmak zorunda değilim.” diyebilmektir.